Gündelik hayatında tur rehberi olarak çalışan Elena Öksüz, 2001 yılında Rusya’dan Türkiye’ye taşındı. Burada Türkçe konuşmayı öğrenen ve daha sonra Türk vatandaşlığı alan Öksüz, deprem haberini alınca hızlıca Hatay’a gitti. Avrupa Birliği ve BM dahil birçok ülkeden arama kurtarma faaliyetleri için Türkiye’ye yardıma gelen ekiplere tercümanlık yapıyor. Almanca, İngilizce, Rusça ve Türkçe dahil olmak üzere 4 dil bilen Öksüz, deprem bölgesi Hatay’da neler yaptığını ve unutamadığı hatıraları olduğunu söyledi.
“ASLINDA BİZ BURAYA TERCÜMAN OLARAK GELDİK AMA TERCÜMANLIK, BELKİ DE İŞİN SADECE YÜZDE 30’UDUR”
Hataylılara yardımcı olmak için ‘iyi ki geldim’ diyerek kurtarma çalışmaları süresince Avusturya’dan gelen arama kurtarma ekipleri ile çalıştığını belirten Öksüz, “Aslında biz buraya tercüman olarak geldik ama tercümanlık, belki de işin sadece yüzde 30’udur. Yabancı ekipler ve enkaz altında kalan insanların yakınları ile konuşmak, bağlantı kurmak, detaylı bilgi alabilmek ve odaların krokilerini çizdirmek için uğraşıyoruz. Çünkü odalarda bir şey kalmayınca yakınlarından yatak odasının nerede olduğunu, ailelerin nerede olduğunu öğrenebilmek için mutlaka depremzedelerle diyalog kurmamız gerekiyor. Ayrıca, çalışma esnasında ailelerin sakin duramadığını da göze almak gerekiyor. Onları birazcık daha sakinleştirmek gerekiyor. Umut vermek gerekiyor ama aynı zamanda da aldatmamak gerekiyor. Bu tür iş birazcık tercümanlıktan ziyade daha çok psikoloji alanına giriyor. Bütün rehber arkadaşlarla birlikte elimizden geleni yapıyoruz” dedi.
“SANKİ KENDİ AİLENİN BİR ÜYESİ KURTULMUŞ GİBİ BİR HİSSİ VAR”
Avusturya ekibinin sistematik çalıştığını ve herkesin kendi görevini bilmesinden ötürü ekipteki hiç kimsenin paniklemeden çalıştığını ifade eden Öksüz, sözlerini şöyle bitirdi: “Bu çok önemli bir şey. Ekipte doktorlar da vardı. Mesela beni çok etkileyen bir olay oldu. Bizim ekibimiz önce babasını sonra kızını kurtardı. Biz ambulans servisi sağlamaksak da ekibimize ait olan doktorların gözlemleriyle oldu. Biz Türk doktorlarına teslim edene kadar gözlemlediler. Tabii ki o sevinci ifade etmek mümkün değil. Bu inanılmaz, sanki kendi ailenin bir üyesi kurtulmuş gibi bir hissi var. Herkes alkışlıyor, sen de ağlıyorsun.”